12/08/2008

Hafızayı Silmek, Bazen İyidir



BİR HEZEYAN HİKAYESİ

Çalışma masamın başına geçtiğimde parmaklarım klavyenin üstünde adeta dondu kaldı. Kafam karmakarışıktı . Oysa az evvel geçmişe ait yüzlerce enstantene gözlerimin önünden geçiyordu yazacağım yazıya konu olma aşamasında idi. Oysa şimdi,klavyenin başına geçtiğimde ise durum çok daha farklı bir hal aldı .Biraz önceki görüntülerin hepsi bir anda kaybolmuştu . Birbirinden bağımsız,hiç bir anlam içermeyen yüzlerce farklı konu kafamın içinde cirit atıyordu. Derinlere dalıp, hepsini kafamın içinde sıraya dizmeğe uğraşıyordum ama nafile bir türlü bir ucunu bulup yazıya başlayamıyordum . Bir an içinde bulunduğum anı bile unutmuştum. Hangi zamanda idik , ben nerede idim. Şu ana kadar hayatımdan neler geçti ,neleri yaşadım,Henüz daha neleri yaşamak için bir azmim vardı ,yada yaşamdan neler beklediğime dair hiçbir fikrim yoktu.Tek hatırladığım , giderken yanağıma kondurduğun minicik bir busenin ıslak sıcaklığı idi. Ve aynı zamanda oda da bıraktığın parfümünün kokusu idi , hayret hala aynı kokuyu duyar gibi oldum bir an . Duyar gibi olmak ne kelime halada aynı koku beni mest etmekle meşgul. Hani karanfilin o şuh ve baştan çıkartıcı kokusu vardır ya onun gibi bir şey işte , Belkide menekşe idi. Her ne ise işte .. Dün ikindiden sonra beni aramış. “İstanbula yolum düştü seni görmek istiyorum müsaitmisindemiştin ya. Bende “evet demiştim , hemde nasıl müsaitim, senin için dünyanın en önemli işini bile ertelerim .. seni bekliyorum hemen gel demiştim.” Demiştim de o dünün üzerinden sanki asırlar geçmiş gibi oldu ve sen bir türlü gelmek bilmedin . Yoksa aradığın gün, dün değilmi idi. Yoksa önceki günmü idi ,yada ondan önceki , ondan da önceki günmü idi. Ne fark ederki , başta da dedim ya sen gittin gideli ,zaman mefhumunu yitirdim ve hatırımda kalan tek şey yanığıma kondurduğun busenin , bana verdiği hüzünle karışık bir gidişin burukluğu idi. Evet hatırımda kalan tek şey o ve odamda bıraktığın kokunun rahiyası . Senden sonra evlendim bir kızım oldu . Çok hoş da bir karım . Mutlumuydun diye soracak olursan. Bir şikayetim yoktu , zaman hükmünü icra etmiş aileye karışmamın gerekliliğini her kez söyler olmuştu. Sanki benimki biraz zorlama gibi idi.Yani bir erkeğin ya da bir kadının aileye karışmasının gerekliliğinin getirdiği bir mecburiyet deyip geçelim. Mutluluğa gelince o bahsi hiç açma , sence nedir ki mutluluk. Varmı sence yada başkalarınca bunun bir tarifi. Mutluluğun tarifini kim yapabilir ki. Dedik ya..! bir şikayetim yoktu diye. Galiba benimde, zaman zaman sevinçli ve coşkun günlerim olmuştu. Şimdi ki duruma gelince , o günden geriye, ne kızım kaldı nede eşim. Galiba üç sene oluyor bir otobüs felaketinde ikisinin de bu alemden terki diyarı. Yani şimdi ikisi de yoklar tıpkı seninkiler gibi. Ben onları da duydum.Oğlun ve kocanın seni burada bi başına yapayalnız bıraktıklarını . Ne tuhaf değil mi. Yani yaşam çok tuhaf . Sanki onlar,yani seninkiler ve benimkiler fazla geldiler bu aleme , yada bizi tekrar baş başa bırakmak için ansızın bir gün çekip gittiler. İşte hayat, zaman ve kader böyle bir şey , insana yeşilçam sinemalarının iç bayıltıcı senaryoları gibi karmakarışık hikayeler ile dolu bir hayat yaşatıp, gene sinsice bir köşede bekleşip duruyor .Gerçektende böylesine elim bir hayatı yaşamış ve geride bırakmış olabilirmiyiz . Yoksa tüm bunlar , başka yaşanmış acıklı hikayelerimizin, Satırlara dökülen farklı iz düşümlerimidir .Tut ki ,tüm bunlar sana yada bana olmadı ve ben hezayan içindeyim, ve satırlarıma karabasanları davet edip .Birazda kendi kendime acımış olmanın tatmininin farklı şekilde yansıması diyelim . Öyle yada böyle , peki bunların benzerini yüzlerce insan farklı bir dram olarak yaşamıyormu ,Böyle hayatlar yokmu dünya sahnesinin üzerinde . Hadi söyle bakalım ömür bir çağlayan gibi akıp giderken gözlerimizin önünde , hüzünler mi ağır basıyor mutluluklar mı. Ve bir kez daha düşün, şimdi hala diyebilecekmisin. Beni yeniden her hatırlayışında hala ilk günün heyecanı içinde karşılıyorsun ve neden beni coşku ile kucaklıyorsun diye. Ve Hala suçlayabilirmisin,Seni her hatırlayışımın bana bunca mutluluk veriyor oluşunu. Çünkü elimde onlardan başka sevgi ye ait canlı ve yaşayan hiç bir şey kalmadı ki. Sakın suçlama , neden hafızanda benden başka bir yaşanmışlığa yer bırakmadın ve hepsini sildin diye. Çünkü ruhumda hiç bir şey senden fazla yer işgal etmedi. Ve hiç bir şey senin kadar beni mutlu etmedi. Tekrar soruyorum, beni hala bunun için suçlayabilecekmisin. Neyse en iyisi bunu buraya geldiğinde sana sormak galiba. Kalkıp kapıya açayım. Çünkü az önce pencereden gördüm geldiğini . Hoş geldin Sefalar getirdin . Ve ne çabuk geri döndün diye sorarsam , sakın şaşırma . Çünkü az önce bu mekandan çıkıp gitmiş gibisin. Oysa gönlümden hiç çıkmadınki . Sana göre on koca yıl geçmiş olabilir, bu senin fikrin . Bilmezmisinki , Zaman izafi ve görecelidir.Ve zaman, eğer geçmişi hatırlayıp idrak ediyorsan vardır. Bana gelince , İnsan bazen ayakta kalabilmek için zaman zaman hafızasında hatırlamak istemediklerini resetlemeli öyle değilmi . Evet ben şu anı yaşıyorum ve şu an hayat devam ediyor. Geçmiş elimizden su gibi kaydi , gelecek ise elimizde değil . Çünü yarın olup olmayacağımız ise belli değil O halde , An şu an... gerisi yalan.



11/20/2008

TÜM YAŞANTIMIZ TEK PERDELİK HAYAL OYUNUDUR

BABAANNEM ve DEDEM
***********************
Doğumla başlar,İnsanoğlunun hayat sahnesinin, hayal tiyatrosundaki rolü.Ve sanırım bu terk perdelik oyun içinde, umut, sevgi , huzun, mutluluk,yaşam sevinçleri ve ölümün soğuk yüzü ,Hepsi bir arada oynanır.Kah seviniriz, kısa sürer mutluluğumuz. Bazen, Bir başka ahvalde kederler bizi bekler, burkuluruz. Bu konu ile ilgili felsefik döktürmeler oldukça çoktur ve yaşamla ilgili her edebi yaklaşım oldukça su kaldırır. Velhasıl ,doğumla başlayan hayal oyunumuz ölümle son bulur. Geride kalanların , feryadı ,Ah lar ve Vah lar. Bizi bir müddet daha dünya sahnesinin sanal hafızasında tutar. Gün gelir, Ah..! Vah..! edenlerin de, geleceği yer sonsuzluk tiyatrosunun final perdesidir. Artık, onlardan da geride kalan, hiç kimse bizi hatırlamaz olur. Hatta istesede ,hatırlayamaz. Çünkü aynı perdede hiç rol almamışızdır. Şimdi ise, onların kendi tek perdelik tiyatrosu başlamıştır ve Bu tiyatroda sahne almamız imkansızdır.Çünkü bu onların tek perdelik hayal oyunudur.
********************
Üst Resimde . Geçmişin kağıda yansıması.Aile büyüklerim.Dedem ve babaannem.Acaba onların yaşam tiyatrosundan bu günlere kaç kişi kalabilmiştir ki.

10/19/2008

YÜREĞİNDE HAZAN YAŞIYORSA

Gurur.. Sevginin Şeytanıdır

Yeryüzünde en kutsal ve en gerçek şey olan Sevmek olgusu, İç güdüsel bir tepkidir. Bir duygu eğrisidir , ve sevgi tüm maddi edinimlerden daha kıymetli bir metadır...O, hem ruhsal hem de yaşamsal fonksiyonları olan ve önünde ki tüm engelleri aşmaya yarayan sihirli bir değnektir. Seven insan alabildiğine özgürdür.Hiç bir zorluk ve mahrumiyet seven insanın ruhundaki bu duyguyu söküp alamaz, sevgi uğruna ne tahtlar ve mevkiler terk edilmiştir. Sevgi uğruna ne badirelerden geçilmiştir .bazen,çok büyük savaşların müsebbibi olup arada sayısız ve canların gitmesine ,kanların dökülmesine bile sebeb olabilecek kadar güçlüdür sevginin ateşi . Prangalara vurulmuş olan bir mahkumun yüreğinden hangi güç, sevgiyi söküp alabilme kudretine sahiptir ki . Bunun gibi binlerce örnek verilebilir. Aşığın yüreğindeki sevgi onun özgürlük kalesidir. Ve o kaleyi kimse dışardan ele geçirebilme kuvvetine sahip değildir. Ama tek bir şey, evet tek bir şey sevginin önüne set çekebilecek cazibeye ve kudrete sahiptir.İnsan oğluna sevme duygusu , melakut aleminden intikal eden bir hususiyet , ve ona verilmiş bir ödül dür. Yani temiz ve meşru bir sevgi insanı melekler alemine çıkarıp onlarla dost konumuna sokar . Sevginin tarifi adına Bunca güzel methiyeden sonra , yinede yukarda bahsettiğimiz , sevginin önüne set çekebilecek yegane şey ise , yine insanın zaafından kaynaklanan, şeytandan bir ikram olan gurur ve kibirdir . Sevginin tek düşmanı o dur ! Yani ,önce kibir sonra gurur ... Peki kibirli ve gururlu insanlar sevemez mi

Elbette sever... sever ama , bu sevginin kendisi yüzeysel ve yapay kalmağa mahkumdur.ve tek başına bir işe yaramaz , Paylaşılmayan, yaşanılmayan söylenmeyen sevgi , sahibini paranoyak yapar , bu onun yalnızlığını körüklemekten başka bir işe yaramaz. Sevgi yaşanmalı, yaşatılmalı (yani paylaşılmalı) bazen de söylenmelidir.Bunların üçünün bir arada olması sevgileri gerçek kılar. Eğer,seviyor ama buna rağmen sevginizi gerçek manada hissettiremiyorsanız,sadece kendinizin yaşadığı platonik sevginin, ne anlamı vardır ki . Böyle bir sevgi , size sanal ve geçici mutluluktan başka ne verebilir ki. Sevginiz , bir güneş olup sevdiceğinizin de yüreğini ısıtmalıdır.Aksi takdirde ,soğuk bir kış günü, , güneşin sıcaklığı beni ne güzel ısıtıyor deseniz bile , size sormazlar mı , hani güneş nerede, sen hangi güneşin sıcaklığından bahsediyorsun , (veya) güneş var, ama ortalık gene buz gibi diye.

Bazen gururumuz bize söylenmesi gerekenlerin tam tersini söyletir. Bunlar..”Seni ömrüm boyunca görmek istemiyorum” yada “ Senden nefret ediyorum”veya “ Bu mektubuma bir cevap beklemiyorum” dur , bu abuk sözler. Oysa bir daha asla görmek istemeyeceğiniz biri size bunları söyletmişse , zaten ortada , bir birinizi görmenizi gerektirmeyecek bir durum söz konusudur ve bunun artık cümlelere dökülmesi lüzumsuzdur. Eğer bu klişe söz bir kapris yada bir naz cümlesi idi ise, yinede geçmiş olsun. Çünkü karşınızdaki kişi bunun naz yada kapris olduğunu o an düşünemez ki. Bunu ciddiye alması yüzde yüzdür. Tabi, sizin beyninizi okuma yeteneği varsa o başka bir şey. Gönderdiği bir mektuba cevap istemediğini belirten kişi, aslında domuz gibi o cevabı beklerde, yinede gururundan , böyle söyler. Çünkü ,bu bir savunma refleksidir. Kendi düşüncesine göre,eğer o cevabın asla gelmeyecek olması ihtimali varsa, böyle söylemekle gururunu kurtarmış olur . öyle olduğunu zanneder ama , bazen yanılır. Çünkü o cevabın , gelmeyecek olma ihtimalini birde kendi eli ile perçinlemiştir

Gururunu kurtarmıştır ama neler kaybettiğini asla bilemez. Hayat o kadar kısa ki , Dün gidenler çoktan unutuldu. Yarın ise elimizde değil. O halde bu gün ne bekliyoruz ki sevgimizi itiraf etmekten neden kaçınıyoruz . Ruhumuza gururumuz yüzünden acı ve ızdırap çektirmeğe ne hakkımız var ki .Bırakın gönül aşk ve sevgi kaynağından doya doya içsin. Ve kamil olsun . Elbette bende bilirim sevginin , bazen bir arada olmaya yetmeyecek maddi engeller çıkardığını . Varsın çıkarsın. Hiç önemi yok. Zaten bizde sevginin yaşanmasını , yaşatılmasını, ve söylenmesi, gerektiğini kast ederken.. Bunun ille de birliktelik getirmesinin şart olduğunu koşmadık ki . Erkek ,ve dişinin bir arada olma zorunluluğu , beraberinde cinselliği getirir. Ve bunun adı sevgi değil öncelikle şehvettir ve zaten o’da konumuz dışıdır.Yani sevgi için ille de şehvet olmazsa olmaz değildir ki , Sevgi , bazen bir bakış veya bir gülüş , ve bazen de içten bir nasılsındır . Ilık bir rüzgar esintisi bile,eğer bilirse sevene mutluluk duygusu yaşatır. Dedik ya, dün geçti .Belki o zamanlar,daha henüz sevgimiz doğmamıştı. Belki yarın, sen yada o hayatta olmayacak .Öyle ise bu gün, bırak gururu , söyle sevdiğini . Varsın sen orda o orada olsun. Ama bil ki, bu dünyada bir sevenin oldu ve sevdiğim birileri vardı, demenin kıvancını yaşamaktan mahrum etme kendini . Bir insanın gönlüne yapabileceği bundan güzel ikram var mı, dar ı dünyada . Eğer yüreğinde bir sonbahar (Hazan) Yaşıyorsa yada yaşamaya başlamışsa, her şey için o kadar geç kalınmıştırki. İşte o, sona gelmeden bu itirafı yapın korkmayın, bırakın gururunuz duygularınızı değil kendini yerden yere vursun. Sevginin gücü yanında gurur ne ki. Unutma ki kibir ve gurur , daima sevginin düşmanı olmuştur. Yaşanası mutluluklara perde olmaktan başka ne misyonu var ki.

Evet muhteviyatı açısından her kez okusun diye genel bir yazı bu . Ancak, okurken bazı cümleleri kendinle özdeşleştirmişsen , ve yüreğine akan bazı özel kelimeler, seni sarsmışsa , ve yine Şu anda eğer bu sayfaya kadar gelip, ve bu yazıyı sıkılmadan baştan sona okumuşsan, bilki bunun tek bir anlamı vardır. O ‘ da kendine bile itiraf etmeğe çekindiğin, gizli zaafının itirafıdır. Ve sen, kim olduğunu çok iyi bilirsin. O halde çok bilinen bir başka söz ile bitirelim.”YÜREĞİNİN GÖTÜRDÜĞÜ YERE GİT” Çünkü Her kez Yılmaz Erdoğan ın bir şiirin de söylediği gibi, ”BEN, BENİ SEVEBİLME İHTİMALİNİ ÇOK SEVİYORUM”. Sözcükleri ile artık yetinmek istemeyebilir...Kimbilir belki , bu ben bile olabilirim..........AKEDO.18.10.2008 / 06.14

Not :

Yazının bazı bölümlerinde bir çelişki var gibi gözükebilir.Hem “Sevginin önüne hiçbir güç set çekemez” denilirken, diğer taraftanda “ bunu yapmayı gurur ve kibir becerir” denildiğinde. Kast edilen engeller, maddi boyutu olanlardırr .Oysa gururda , kibirde, aynı sevgi gibi (manevi) ruhsal birer olgudur. Yine , bilinirki doğada her şey aksi (zıddı) ile vardır, mevcuttur)

10/08/2008

TEK BAŞINA ÖLMEK...


Tek başına ölmek bazılarına müstehak tır

Bence yeryüzünün en muhteşem şeyi,Hatta vaz geçilmesi halinde yaşamayı bile anlamsız kılacak tek şey ne diye sorulacak olunursa. Dünya'ya çocuk getirmek, yetiştirmek diye cevap verir ve bundan daha gerçekçi hiçbir şey olamaz derim.Hatta yaşama hakkı dışında bundan daha önemli hiçbir şey olamaz. Mal edinmek servet sahibi olmak , şan şöhret,kariyer,vs . bütün bunlar söylediğim şeyin yanında faso fiso dan başka bir şey değildir.Hepsi suya yazı yazmaktan başka bir şey değildir.Yer yüzünde iki gerçek vardır. Biri doğmak diğeri ölmek. Bütün insanlık doğdugu andan itibaren koşar adım, ölüme doğru giderken ,geride onları ölümsüz kılacak yegane şey bir evlat sahibi olmaktır.

Elbette bir çok insan bu sözüme karşılık düşüncesizce aksi tezler ileri sürecektir.Mesela en belirgin tez ise “Ona bir gelecek hazırlayamadıktan sonra Dünyaya çocuk getirmenin ne anlamı var” filan gibi ve buna benzer bir sürü laf kalabalığı ardına sığınmağa çalışmak olacaktır.

Amma unutulmamalıdır ki , Bu gün dünyaya idare eden, her anlamda idare eden, sanat ekonomi, siyaset, savunma, üretim ve kol işçliği ile iştigal edenlerin, hiç biri dün dünya ya geldiklerinde bu günler için bir garantisi yoktu, ve hiçbiri(istisnalar Hariç) bu gün oldukları yerler hesap edilerek dünyaya getirilmiştir değildir.O yüzden bizden sonraki nesillerin geleceği için bu günden kaygılanmak bence yersizdir. Amma anne baba olarak elbette yapmamız gereken temel işlevleri de göz ardı etmemeliyiz. Cemiyete hayırlı olabilme düsturunu onlara daha çocuk yaşta hazırlamak bizlerin ellerinde. Gerisi zaten kendiliğinden gelecektir su her zaman akacağı mecraı bulmuştur , bundan sonrada bulmaya devam edecektir. Bunu yapmayan insanların ,yıllarını bir başlarına yaşayarak geçiren ve sonra bir köşede kimsesiz garip ölmelerinin dışında geriye ne kalmıştır yada ne bırakmışlardır. Koskoca bir hiç, hem de ,üretkenlik yaşları geçtikten sonra bin bir mazeretin ardına saklanmaları , bir an için kendilerini boşa avutmaktan başka bir işe yaramayacaktır.Ve içlerinde daima bunun pişmanlığı ile yaşarak bir ömrü boş geçirmiş olmaktan başka ne kalıyor ki ellerinde. Oysa belki de bir çoğu yaşadığı zaman dilimini çok önemli mevkilerde geçirmişlerdir , bunu karşılığı önemli insanlar olarak cemiyette yer bulmuşta olabilirler. Bütün bunlar yaşadıkları hayatı es geçerek, sadece ama sadece daha önemli mevkiler , saygın,yada zengin bir insan olabilme uğruna ve bir ömür sürüp giden çalışmanın eseri olarak oluşturuluyor .

Oysa çevrelerine bir baksalar . onlar gibi olan ama normal insan hayatı yaşayıp, buna rağmen evlenip çoluk çocuğa karışan ve yine bu imtiyazlı hayatı kendilerine sağlayan milyonlarca insan olduğunu göreceklerdir. Demek ki ikisi de aynı anda olabiliyormuş. Öyle ise , okuduğu okulu, çalıştığı işi,yapmakta oldukları her hangi bir uğraşı asla ve asla kendi öz benliklerinin hakkı olan evlenip ve çoğalarak, çoluk çocuğa karışmama ya dönüştürmeye hakları yoktur. Eğer böyle bir hakları olduğunu iddia ediyorlarsa, Bunun pişmanlığını ve üzüntüsü ile yaşlanıp bir köşede unutulmayı ve tek başlarına ölmeyi kat ve kat hak ediyorlar demektir. Bundan sonra söylenecek her söz laf- ı güzaftan başka bir şey değildir...08.10.2008



9/20/2008

CEVAPSIZ TELEFONLAR

Cep telefonu kullanıp ta , acaba bu cevapsız çağrıların kurbanı olmayan bir Allah’ın kulu var mıdır..? bilemiyorum . Bu konu ile ilgili bir araştırma yapmak için geçen google den bir arama yaptım.Aman yarabbim , bu konu ile muhatap olan o kadar çok insan varmış ki, ve bu işin girdabına kapılıp cinayet işlemiş insanlara bile rastlamak olası bir durum. Meraklısı google den arar bulur. Ama ber yinedesaca bahsetmiş olayım.Adamın biri , karısına gelen cevapsız çağrılar yüzünden onu katl ettiği gibi çocuklarını öldürüp sonrada kendi canınaymak istemiş. Evet olay gerçekten de vahim bir durum. Ve bir aile faciasının en hazin dramı , Belkide gerzeğin biri her hangi bir numarayı laf olsun diye tuşlayıp kendini bir anlıkta olsa deşarj etmiş olmanın rahatlığını yaşamakta.Ama farkında olmadan üç insanın canına kast ettiğinden haberi yok. Eğer varsada bunun vicdani sorumluluğunu hayatı boyunca nasıl taşıyacak onu bilemem .Bu tür şeyleri yapabilen böyle birine, yada birilerine sağlıklı ruh yapısı olan bir insan, asla denemez.Yine araştırmalardan anladığımız kadarı ile böyle bir davranış sergileyen insanların nedenlerine bakıldığında , genelde ortak düşünce şöyleŞu an seni düşünüyorum” muş . veya , “Her an aklımdasın” yadaKontürüm yok ara beniimiş. Nedeni ne olursa olsun böyle bir durum hiçte etik bir davranış değil. Bu bence olsa olsa sağlıksız bir ruh yapısının , ve durumunun en tipik göstergesidir. Böyle bir insana normal hayatta da güven duyabilmek olası değildir. Çünkü bu durum onun çok sinsi biri olduğunun gösterir. Görünmeyen numaraların ardına saklanıp. Birilerini taciz etmekten başka bir anlama gelmesi imkanı yoktur. Ve tipik bir kendine güvensizliğin itirafıdır. Yani böyle birinin kendine öz güveni yoktur. Peki size gelen cevapsız çağrılardan , kaç tanesinin yabancı, ve hiç tanımadığınız birilerine ait olduğunu sanıyorsunuz ki. Bu yüzdeye vurursak genelde % 1 yada 2- lik bir ihtimaldir. Onlarda bu işi, belki size bir kere yaparlar. Ve o bir anlık deşarj olma durumudur. Ancak eğer rutin bir şekilde size cevapsız çağrılar geliyorsa bilinki bunu sizin tanıdığınız kişilerden birileri yapıyordur. Hemde aklınıza gelmesi en son, olası insandır bu. Ama onlar kendilerine göre bunu kabul etmek istemezler sanırlarki ,filanca kişiye cevapsız bir çağrı atarsam beni düşünecektir. Halbuki ne kadar yanılırlar, bunu ya anlamak istemezler veya böyle bir olasılığı düşünmek istemezler. Ve genelde geçmiş ve bitmiş ilişkilerinizin muhatabıdır bu insanlar, oysa siz onları çoktan unutmuşsunuzdur. Zaten böyle bir durum söz konusu olmasa , yani birlikteliğinizin halen devam ettiği birileri olmuş olsa , telefonunuzu çaldırdıklarında sizinle konuşurlar. Ve sizinde onunla konucağınızı bilirler.Bu bahsi diğer olansmı. Diğer bir olasılıkta , siziskanan ama belli etmeyen arkadaşlarınızın, bunu size yapma ihtimalidir. Çünkü bilirlerki , telefonunuz çaldığında , aramasını beklediğiniz bir sevgili arıyor hissine kapılırsınız. Ve o an mutlu olursunuz. İşte onların bunu yapmaktaki amacı sizin sanal mutluluğunuzla dalga geçmiş olması, onları sapıkça bir doyuma ve içlerindeki siziskanmış olmalarının intikamını almalarına yol açar. Bir başka ihtimal ,Eğer bunu yapan kişilerinin cinsiyetini oranlayacak olursak genelde bu garip durumu yapan kişilerin % 80 kadındır. % 20 si erkek, çünkü kadınların doğası bunu yapmaya daha müsaittir. Ve en son ihtimal, yüzdesi düşükte olsa, size cevapsız çağrı gönderenlerden ancak % 2 yada 3 ü , gerçektende sizin sevdiğiniz ve Sevmisinide ümid etiğiniz ve aramasını istediğiniz kişidir. Peki bunu neden yaparlar, bir sürü nedeni var hem de yüzlerce, ama en önemlisi,sizin platonik (sandığınız) sevginizin sürmesini, ve hep ümid ederek beklemenizi isterler. Halbuki onlarda bu sevgiye bigane değildir ama gururları, bunu size söylemeye engel teşkil eder. Çünkü onların kafalarındaki şablon, sizin onlara sosyal veya iktisadi bakımdan denk olmamanız da olabilir. Veya onlara göre bir başka sebebi. Ve sizin onları karşılıksız seviyor olmanız bile onları garip bir şekilde mutlu eder. Bana sabaha karşı iki değişik zamanda(04.05- 03.51) iki kere cevapsız çağrı geldi. Bunu yapabileceklerin sayısı benim kafamda 5 yada 6 yı geçmez, hepsini teker teker. Etüd ettiğimde bu sayı 2 ye indi , birincisinin aramış olmasının benim için hiçbirymeti yok. Ve önemli değil.Çünkü o aramış olsa bile ben öbüründen telefon beklediğim için beni arayanın daima o olduğunu düşünmek istiyorum. Peki ya gerçektende aramasını istediğim kişi beni arıyorsa , İşte onun beni o saatte aramış olması beni her ne kadar mutlu ediyorsa da, öyle bir saatte aramış olmasıda bir o kadar üzüyor , çünkü taşıdığı misyon ve sosyal konumu itibari ile bunu ona yakıştıramıyorum. Ama yinede kim bilebilirki , kadınlar anlaşılmaz mahluklardır. En akıllısının en tahsilli ve kültürlüsünün bile ne yapacağı kendileri için bile bir mechul olduktan sonra. En iyisi arayana boş vermek gerek diye düşünüyorum. Ve onun da bu yazıyı okuduktan sonra vaz gececeğini umuyorum .22.09.2008 – AKEDO- İST

8/21/2008

zaman dediğin

ZAMAN DEDİĞİN sadece İDRAKTEN İBARETTİR.

Geçen gece eski sezonlara ait enteresan bir film izledim , enteresan olduğu kadar da romantik ve duygu yüklü bir filmdi. Konu kısaca şöyle idi . “ Birbirlerini delice seven evli bir çift var, ve taraflardan erkek olanı bir gün aniden ölüyor. Elbetteki bütün ölümlü ayrılıklarda olduğu gibi ,genç kadın korkunç bir duygu travması geçiriyor. Hayatı altüst oluyor. Yaşarken öleceğini bilen ve fazla vakti kalmadığını anlayan genç koca , karısına muhtelif zamanlarda eline ulaşmak üzere mektuplar hazırlıyor ve bir şekilde bu mektuplarda kadının eline geçiyor Önceleri çok şaşıran genç kadın daha sonra alışıyor ve bu mektupların devamını bekler oluyor. Ve bu mektuplarla teselli buluyor. Her okuduğunda kocası yaşıyormuş gibi mutlu oluyor. Öyleki filmin finaline doğru gelecek yaşamına yön verecek kararlar alıyor ve bu travmayı atlatıyor.
Şimdi size çok sıradan ve absürd bir film gibi, gelmiş olabilir.Oysa Mektuplar birer kağıt parçası değil dir. İçindeki taşıdığı satırlarla ilintili olarak birer mana yolculuğudur.Ve o satırlar size gerçekten de zaman diye bir kavram olmadığını alenen gösterir.Zamanı yaratanın bizim idrakimiz olduğunu , Her şeyin göreceli olduğunu bundan daha iyi hiçbir şey ifade ve ispat edemez.Şahsen özel hayatımda eskiye ait hiçbir şeyi yok etme heveslisi değilimdir. Okuduğum yıllarda babamın hediye ettiği, daha sonra kullanılmaktan eskiyen ucu kırık bir dolma kalemi bile büfemin bir kenarında saklamayı .hemde en kıymetli bir eşyam olarak saklamayı ihmal etmem. Fiatı binlerce dolar olan kristal bir vazodan bile daha değerledir o benim için . Gerçi böyle bir vazom yok ama olsa bile durum değişmez. Çünkü biri madde biri manadır. Başkaları için değersiz görünen bazı eşyalarımız, üzerlerinde taşıdıkları ve bizim onlara yüklediğimiz anlam bakımından manadır, Gözüm o kaleme takıldığında ben ucunun kırık olduğunu yada yazıp yazmadığını görmüyorumki.1967 senesinde deri bir kılıf içinde babacığımın yanaklarımdan öperek onu bana verdiğini görüyorum. Onu bir an için bile olsa yanımda gibi hissediyorum.Keza askerliğim boyunca bana göndermiş olduğu mektuplarda da aynı şeyi görüyorum.Böyle bir duyguyu acaba yer yüzünün hiçbir serveti bana yaşatabilirmi. Şimdi hepimizin hayatında önem arzeden birilerini mutlaka ya kaybetmişiz veya bir daha görüşmemek üzere ayrılmışızdır. Bir çoğumuz geçmişten günümüze kalan bir takım imgelerle karşılaştığımızda, geçmişin o anını yakalayabilme, yaşayabilme ve yitirdiklerimizi yanımızda hissetme duygusunun becerisini gösteriyoruzdur. İşte bu özel bir beceri isteyen bir şeydir ve bunu herkez başaramaz , hatta günümüzde bu kadar materyale önem veren insan topluluğundan hiç biri bunu başaramaz.Çünkü onlar madde bağımlısı olmuşlardır yer yüzünde her şeyin değeri onlar için maddiyatla ölçülür.ve aslında onlara bir başka isim vermek bile mümkün “Yaşayan Zombiler” belki bu daha çok yaraşır.
İnsan oğlu için aynı anda hem iyi, hemde kötü olan tek birşey vardır ki . Gerçektende her iki halinin hangisi hayırlıdır kimse karar veremez.Nedir bu, Eskilerin tabiri “NİSYAN” şimdilerde ise adına unutma deniyor. Düşünsenize , yaşadığınız en mutlu anlarınız, hatıralarınız, gün geliyor aklınızdan uçup gidiyor.Hatta canınızdan bile çok sevdiğiniz birinin çehresini bile unutuyorsunuz. Ne acı değimli evet çok acı ama bir o kadarda acı olan başka bir şey varki. O’da ,çok sevdiğiniz birilerini kaybettiğinizde yaşadığınız ve damarlarınızda kanın çekilmesine bile sebeb olabilecek kadar hüzün yaratan sizi etkileyen acılar. Yada sevgiliye firak. Her ne ise , deminki mutlulukları unuttuk diye hayıflanıyorduk bir ömür sürsün bile isterdik .Peki acıdan bahsediyorken,o mutluluklarla birlikte bunları da unutmuş olmamız bizim için bir rahmet değimli. Düşünsenize o acılarla hayat devam edebilirmi. Her ne ise bir film den yola çıktık nerelere geldik öyle ise konuyu toparlayalım.Eşyayı ve Hatıraları ölümsüz kılan taşıdıkları manalardır. Bir ölüden de gelmiş olsa , mektup okunası bir şeydir.Hele hele günlükler ve anekdotlar bugün için lüzümsuz bir uğraş gibi gözükebilir ama geleceğe doğru yol alan ömür treni. Bir gün öyle bir istasyonda durmuşturki . şöyle geriye bakarsın hatırlanası hiçbir şey yoktur elinde , ama anı , zamanı ve hatıraları , satırlara hapseden biri ,geçmiş ve gelecek perdesini çoktan yırtıp atmıştır. İşte o zaman okunduğunda anlaşılır. Zaman denen şeyin sadece idrakten ibaret olduğu

8/18/2008

SAİR .ŞİİR VE AŞK

ŞAİR ŞİİR VE ............AŞK

Gerçek şairler asla aşık olmadan şiir yazamazlar.Yazan varsada onların yazdıkları yavan olur,yapay bir hava estirir gönüllerde ve okuyanda deruni bir iz bırakamaz.Ancak başta sözünü ettiğimiz gerçek Aşık şairlere , sevdiceğin kimdi. Bunları kimin için yazdın diye soracak olsan . tatminkar bir cevap alamazsınız.Çoğu kimse ,aldıkları bu olumsuz cevaba inanmak istemez. İllaki , gönülden taşan duygulara bir sahip arama gayreti içine girerler. Birileri olmalı ve o melodramlar,serenatlar ,o birileri için yazılmış olmalıdır , ve bir isim duymak isterler.
Bu yaptıkları ,sadece kendi meraklarını körüklemekten başka bir işe yaramaz . Çünkü yazılan şiir eğer yukardan aşağı yazılmış veya bir başka kalıp içersinde yazılmış bir astokriş şiir değilse. En lirik şiirde bile,bir Sahip yoktur. Ve o şiirlerin tek sahibi vardır AŞK ın kendisidir.
Yıllar önce Merhum Atuilla ilhan’ın bir Tv söyleşisinde,sunucu ısrarla soruyor. Şiir lerinizin mechul kahramanı kim, adı ne diye. Merhum böyle biri olmadığını ısrarla red etmesİne rağmen karşısındaki kişi buna inanmak istemiyordu.
Elbette Atilla İlhan da birilerine geçmişte aşık olmuştur, elbette gönül sancıları çekmiştir.Belki, bir, ikisini ona ithafende yazmış olabilir.Bu doğaldır ama hepsi bu kadardır, ne eksik ne fazla . çünkü bir insan, hayatı boyunca bir başka insan için kalp sancıları çekmez çekemez.Ve böyle bir Maşukta henüz dünyaya gelmiş değildir.
Ancak insan oğlunun kendi yaradılışı ile birlikte bir başka şeyde dünya üzerdinde zuhur edip yaratılmıştır . Ve bunun adı AŞK tır. Başka bir şey değildir .Sadece AŞK.
Çünkü insan oğlu AŞK olduğu için yaratılmış. Yüce yaradanda mevcut bulunan Aşk sebebi ile yaratılmıştır. O kendinde bulunan aşkı , kullarından yine kendine arz etsinler için insan oğlunu yaratmıştır. Bu yüzden Aşk larda isimler sadece birer imgedir.Asl olan aşkın ta kendisidir.Ve satırlarımızı,üstad ,merhum Atilla İlhanın bir şiir girişi ile noktalayalım.” Ne kadınlar sevdim ,zaten yoktular” İşte ben ve diğerleri şiirlerimizi hep olmayan kadınlara yazarız., çünkü onlar hep içimizde bizimledir.Adı İSE AŞK tır.AŞK



BÖYLE BİR SEVMEK

Ne kadınlar sevdim zaten yoktular
Yağmur giyerlerdi sonbaharla bir
Azıcık okşasam sanki çocuktular
Bıraksam korkudan gözleri sislenir
Ne kadınlar sevdim zaten yoktular
Böyle bir sevmek görülmemiştir

Hayır sanmayın ki beni unuttular
Hâlâ ara sıra mektupları gelir
Gerçek değildiler, birer umuttular
Eski bir şarkı, belki bir şiir
Ne kadınlar sevdim zaten yoktular
Böyle bir sevmek görülmemiştir

Yalnızlıklarımda elimden tuttular
Uzak fısıltıları içimi ürpertir
Sanki gökyüzünde bir buluttular
Nereye kayboldular şimdi kim bilir
Ne kadınlar sevdim zaten yoktular
Böyle bir sevmek görülmemiştir ...

Attila İlhan

Merhumu sevgi saygı ve rahmetle yad ediyorum

5/01/2008

Aşk , sevgi ve vesveseler

Aşk ve Sevgi . meselesi üzerine bir iki laf da ben edeyim

Kim ne derse desin aşk kendine özgü bir duygu paranoyasıdır ve bu kişinin sadece tek başına yaşacağı bir olgudur.Bu yüzden Aşklar tek kişilik yaşanır. Ve içinde ,kavuşma arzusu, hasret. Acı . karşı tarafı ilahlaştırma dürtüsü , hülasa, başı ve sonucu hüsran olan bir duygu manzumesidir.işte bu duygu karmaşasanın yarattığı, kaos ,aşkı çekici ve gizemli kılar .,Aşk larda ikinci kişinin, reel mevcudiyeti söz konusu değildir. Olamazda , eğer olmuş olsa idi . iki kişinin yaşadığı birliktelikler, asırlardan bu yana dış dünyada merak unsuru olmayı başaramazdı. Karşılıklı aşk dendiğinde , var kabul edilen ikinci kişinin varlığı, aslında maşuğun , kendi iç dünyasında yaratmış olduğu Aşıktan başka bir şey değildir.bu sadece ruh dünyasında kendine yansıyan kendi sevgisinden başka bir şey değildir. Ez cümle özetleyecek olursak. Aşkların platonik olanları , gerçek aşkın ta kendisidir. Gerisi lafı güzaftır. Aslında burada kafa karışıklığına .sebeb olan en önemli unsurlardan biride ,asırlardır bu konularda eser kaleme alan yazarların yada veya sinema icad edildikten sonra ortaya çıkan senaristilik mesleği erbabının,ortaya koyduğu eserlerde yaptıkları şey, hayali iki kişilik aşk düzmecesinden başka bir şey değildir. Ve ikinci bir yanılgıda , insanlarda var olan şehvet duygusunun karşı cinselerce bir birini tatmin etme arzusunun , ve bu arzunun doyurulmasının günümüzde .Aşk kılıfı(adı verilerek) altında seyirciye , veya topluma yutturulmasıdır.Üçüncü diğer bir yanılgı . Mübah olan yani karışılıklı sevmeninde . Aşk olgusu ile karıştırılmasıdır. Sevgi asla Aşk değildir.Ama klasik bir söylem olarak , bu insani duygu’da Aşk ile tanımlanır olmuştur. Aslında en önemli yanılgı budur. Mübah olan sevme , haram olan Aşk ile sürekli karıştırılır.Neden Aşk haram..? Sevgi mübahtır. Bunun çok uzun ve detaylı bir izahı vardır ama kısaca şöyle tanımlayalım,maksat yerini bulsun. Aşklarda ,kişi sevdiğini (maşuğunu) öyle yoğun duygular içinde bir severki , fark etmeden onu ilahlaştırır. En güzel o dur, en kusursuz O dur. O erişilmezdir.O nun eşi benzeri yoktur. O ne söylerse haklıdır ve doğrudur.vs, vs, elbette bu sözlerime itiraz eden çok olur. Ancak hayatında bir kerede olsa Aşkı yaşamış olan biri .Söylediklerime aynen katılmakta bir mahzur görmez . hatta eksiklerim varsa , kendi kafasının içinde diğer objelerle(tanımlamalarla) eksiklerimi tamamlar.Hülasa, bu ve buna benzer tanımlamalara bire bir uyan tek bir varlık vardır .O’da Yüce yaratıcıdan başkası değildir. İşte bu yüzden İlahlaştırılmış sevgiler. Yaratının emri ile kıyamete kadar , bir araya gelme şanslarını asla yakalayamazlar çünkü, bu duyguları ve vasıfları bir insana yüklemiş olmamız Gayretullah dokanır. Ve bu yüzden aşklar sonuçsuz kalmaya ve hasrete mahkumdur.
***********************

Yukardaki yazıyı bir sitenin Aşk hakındaki düşüncelere katkı amacı ile hazırlamıştım.genelde o sitenin müdavimi gençlerden ibaret oluncada onlarda , kendi anlayışlarınca bir takım vehimlerini aşk olarak yorumlamışlardı. Elbette 20 li yaşlarda . bir gencin Aşk ın tanımını bire bir yapmasını beklemek bence biraz hayalcilik olur.Onları bu tarifi ,biraz şeye benziyor. Hayatında hiç fil görmemiş bir amanın fili el yordamı yoklayıp sonrada tarifi etmelerine benziyor. Kim neresinden tutarsa orayı tarfi ederek , tuttukları hayvanı anlatması meselesi ,ayağını tutan başka, kulağını tutan başka hortumunu tutan başka anlatacaktı. Elbette hiç biri Fili tam olarak algılayamadıkları için tarifleri anladıkları şey olacaktı.Kimbilir , belki bir başkasına göre de benim tarifim eksik veya yanlıştır.Ama her şeye rağmen bende aşkı yukardaki satırlarımca anlamağa , ve anlatmağa devam edeceğim. Yazıyı sbiteye gönderebildinmi diye soracak olursanız , malum bu tür form ve sitelere yazı göndermek için üye olmak gerekiyor. Şayet site adminleri , siteye üyelik sayfasını , sanki kimseler giremesin diye bin bir zorlukla kotarmamış olsalarda yayınlayacaktık. Beş kere uğraştım her seferinde bir başka teraneden çalıyordu, üye olmaktan ,vaz geçtim , bende burada yayınlamağa karar verdim

3/04/2008

Hay tanrınız Batsın

Fenerbahçe bu gece muhteşem bir mücadele ile Penaltılar sonucu ilede olsa İspanyanın Sevilla takımını eledi. Skor olarak muhteşem olmasada. Netice de eledi ya önemli olan Elemiş olması Bu yüzden tüm futbolcuları canı yürekten kutluyorum,ve FB camliasına hayırlı olsun diliyorum.Ayrıca, bazılarının yaptığı gibi Tüm Türkiye ye armağan olsun ,Falan feşmekan olsun gibi laflar sıralamayacağım.Neticede bu bir spor olayı ve camianın,(taraftarlarının)dışında pek kimsenin de böyle şeylere aldıracağını zannetmiyorum. Bu konuda ısrar eden varsada , O’da koskoca bir masaldır. Örneğin GS, UEFA kupasını kazandığında, Bir FB li olarak bu beni kadar ilgilendirdi ise ,Diğer camia mensuplarının da ilgisi bundan fazla değildir.Hepsi budur ,ve geçelim.
Benim esas takıldığım konu ,Yayıncı kuruluş TV si , ve FB Tv sinde Maçtan sonra Yapılan yorumlarda ,Kimi diyorki , “Penaltıyı kurtaran el, Volkan değil Tanrının eli”, Kimi Diyorki “Tanrı bizim yerimize oynadı”Kimi ”Bu Tanrının bize armağanı” . vs.vs. Daha bir çok zevzekçe laf edip durdular. Bende diyorumki . HAY TANRINIZ BATSIN. Yahu kardeşim adınıs. Boris yada ,Aleko, veya Robert olsa, Neyse ,Yaşınız 20 li olsa bunu da makul karşılayacağım ama Hepiniz 50 li 60 lı yaşlara gelmişsiniz,Ve adınız Hasan ,Hüseyin İbrahim. Yani kelle kağıdınızda İslam yazıyor. Bu güne kadar Ait olduğunuz Din’den hiçmi haberiniz yok.Ananız babanızdamı öğretmedi.
Kuranı Kerimin neresinde ALLAH(c.c) in adı , Hangi ayette Tanrı olarak geçiyor.99 Esmai Hüsna’sının hangisinde,ismi ,tanrı olarak lafız edilmiş. Ve bilmezmisiniz ki tanrı demek ilah demenin eş anlamlısıdır. Ve Yüce Rabbimiz.Kuran ı Mübininde .Defalarca ,”La ilahe” (Yani ilah yoktur) “İllalah” (Allah vardır) diye, bizi ikaz etmiyormu.
Bizim ,Zatı Celilini nasıl tanımlamamız gerektiğini,defalarca bize öğretmiyormu. Ha! Eğer “Allah” ismini anmak sizi sıkıyorsa.Cesetleriniz cami avlusuna geldiğinde de , Müslümanlar namazı mı kılsınlar diye beklemenizinde bir manası yoktur. İşaret ettiğim konu sadece bu maçtan sonra ortaya çıkmış bir mesele değildir. Bu sanki yıllardır, bütün toplumun diline pelesenk etmiş bir kelimedir.(İstisnalar alınmasın) Tanrıcıların, bu totem söylemle, son 20 senedir bir hayli mesafe kat ettiklerini söylemek hiçte abes kaçmaz. Anlayacağınız, toplum içinde daha başka, kimler (hangi kuruluşlar) bu söylemi yaygınlaştırmaya çalışır,bilmem ama.Bildiğim bir şey varsa TV ler çıktı ,Mürted lik çoğaldı.
Görüyormusunuz, Mübah olan bir sportif faaliyetten sonra,bunu göya kutlamaya çalışanlarınların düştüğü durumu.Yazıklar olsun size Muhteşem FB nin Zafer sevincini bile kursağımda bıraktınız. Mübah olan eğlencenizi, Günaha ,ve harama çevirecek kadar kafasız ve bilgisizsiniz .HAY..! TANRINIZ BATSIN . 04.03.2008