Kitap okumayı, çok az kişi gibi, bende çok seviyorum. Çok az kişi diyorum..,.,ve bu cümleyi özellikle kulanıyorum gerçektende toplumumuzda okuyan insan sayısı o kadar az ki. Bu da bizim toplumumuzun gelişmesinin ne den bu kadar zor olduğunu ve geciktiğini göstermesi açısından bile bir delildir. Oysa mensubu olduğumuz inancı (dini) ciddiye almadığımızı gösteren bir başka delil olması açısından da enteresan değimli. Ya da cümleyi biraz daha başkalaştırarak söylemek gerekirse dediğim gibi müntesibi olduğumuz dini ve bu dini bize layık gören yaratıcıyı da ciddiye almadığımızın bir başka göstergesidir . Oysa yaratıcımız tarafından,bize layık görülen yüce diniminizin ilk emri. “İkra ..Bismi rabbike ikra “ Yani..”Oku” rabbinin ismi ile oku dur.
Elbette burada, yazıya giriş konusu yaptığımız, ayetin tefsirini yapacak değiliz .O zaten bizim işimiz değil . Ancak şu kadarını her kez anlarki ALLAH(c.c) peygamberine oku diyerek işe başlamasını ve sonrasını emrediyor. Peki O ne okumuştur, neler okumuştur , oku deyince ne anlaşılması gerekir . rabbimiz başka neler vahy etmiştir, dediğim gibi bu bizim işimiz değil. Ayrıca zaten buranın konusu da değil. Ama görüldüğü gibi “okumak denen şey “ aslında bir Allah emridir. Ve zannedilmemelidir ki bu sadece, peygamberine vahy ettiği bir emirdir. Bu emir, sadece yüce Peygamberi değil tüm ümmeti milleti cemiyetleri bağlar . İşte bu emir tutulmadığı için toplum (Tüm islam alemi) bu kadar yoz cahil ve bilgisiz ve geri kalmış , hurafeler içinde yüzmektedir.
Geçenlerde bir gazete , yayınlayacağı kuponların 29 tanesinin biriktirildiğin de, tam 20 adet kitap vereceğini vaat etmişti. Kuponların yayınlanacağı günü iple çekmiş, ve tamamını sonlandırıncaya kadar gözüme uyku girmemişti. Zannediyordumki, kitap kuponları yayınlandığında söz konusu gazeteyi bayilerden bulmak güç olacak eğer erken kalkıp almazsam, her kez koşup alacağı için bana gazete kalmayacak ve bende kupon biriktirmek mahrum kalarak o kitapları alamayacağım diye bir endişeye kapılmıştım. Ancak ertesi gün ve daha ertesi gün yanıldığımı görmek beni çok üzmüştü. Çünkü söz konusu gazete, bayilerin raflarında satılmamış, olduğu gibi duruyordu . Kimse kitaplara itibar edip gazete almamıştı. Ne yazık..altı üstü 29, bilemedin 30 kupon. Hepsini , gazetenin günlük fiatı(400 krş) ile çarpsan, 11 küsur milyon, hadi bilemedin 12 milyon Tl tutsun. 20 ye bölündüğünde toplam kitap başına 650 krş düşer.. ki, Bu fiata bir kitaba sahibi olmak rüya gibi bir şey. Bizlerde , sonradan oturup utanmadan, kitap fiatlarının çok pahalı olduğu için okuyamadığımızdan dem vurur dururuz.
Üstelik bu dağıtılan kitaplarda ha deyince piyasada bulabileceğiz cinsten kitaplar değil. Hani.. şimdi almasak da, sonra belki ilerde bir gün edineceğiz desek, arasak bulamayız. Şark, Osmanlı, edebiyat klasikleri . Namık Kemal den tutun, Recai zade Mahmut Ekrem , Ahmet Mithat efendi, Şadi Şirazi ,Ahmet Haşim, Mizancı Mahmut, Mehmet Rauf, A.Hikmet Müftüoğlu. Filibeli Ahmet Hilmi.vs.
Evet belki, kitaplardaki yazı dili, günümüz için biraz ağdalı olabilir. Ancak kitapla haşır neşir olanlar zaten içersinde geçen Osmanlıca kelimelerin büyük çoğunluğuna aşina olduğu için, okuyup anlamakta pek de müşkül çekmiyorlar.
Üstelik bu tür asari antika kitapların konuları itibari ile bir iyiliği de, günümüz içinde geçmeyip, geçmiş zamanları kapsıyor oluşu idi. Elbet de bunun neresinin enteresan olduğu gibi bir merak saiki doğabilir. Ancak unutulmamalıdırki , Bahsettiğim kitapların büyük çoğunluğu roman ve içinde de ister istemez o günün , sosyal , kültürel ve ekonomik yapısının birer film şeridi gibi geçip gidiyor oluşudur. Hep merak etmişimdir, bundan 100, 150 sene evvel yaşayan insanlar ne düşünür nasıl yaşar toplum yapıları, kültürel faaliyetleri ne merkezdedir. İnsan ilişkileri ,kadın erkek münasebetleri , bilhassa Aşk’a bakışları ve bunu yaşayışları nasıldır, ahlak örf adetler vs nelerdir.
Ben kitapları okumadan evvel, hep geçmişe öykünür, o günün ahlaki normlarının yapısı içinde yaşayamadığımızı düşünür , gerek sosyal gerekse insani ilişkilerimizin bu gün için ne kadar bozulduğunu , geçmişin daima bu günkünden çok daha iyi olduğunu zannederdim. Yani aslında bir nevi bilmeden geçmişe özlem bir nostalci nöbetine tutulurdum. Elbette dünkü yaşantıları bu günki ile mukayase ederken , bu günün teknolojisi ile karşılaştırıp , hiç bir zaman için mukayasede bulunmadım . Tabiî ki teknolojik bir takım buluşlar hayatı alabildiğine kolaylaştırmıştır . Elbette böyle bir mukayese düne haksızlık olur , bunun farkındayım benim kast ettiğim , dediğim gibi dün ile bu günün insani ve sosyolojik açıdan mukayesesinden ibaretti. Bu gün bir çok kurum için rüşvet ve iltimastan bahsederiz. İşlerin düzgün yürümediğinden, insani ilişkilerimizin zayıf olmasından. Haksız kazançlardan, çarpık evliliklerden, ilişkilerden, riyakarlıklardan,vs,vs. Örnekleri alabildiğine çoğaltmak olasıdır ama gerek yok. Bahsettiğim kitapları okudukça , düne dair düşündüklerimde ne kadar çok yanıldığımı görünce doğrusu hayal kırıklığına uğramadım dersem yalan olur.
Evet bu gün için, aile yapımızın küçüldüğünden şikayet eder dururuz , yani hepimiz birer çekirdek aile oluşturma peşinde olduğumuz için , geçmişin büyük aile yapısına bakıp öykünürüz. Oysa kitapları birer birer okudukça aslında bunun pekte öyle kötü bir durum olmadığını anladım. Bu gün herkez kendi başına (çekirdek ailesi ile) özgürce bir yaşam içinde debelenip durur ve sorumluluğu kendi ailesine karşıdır. Oysa o dünkü büyük aile kurumlarının içinde ne büyük entrikalar dönme ihtimali vardır. Düşünsenize , bir hane içinde , Biraderler,damatlar görümceler ,gelinler , ve sahip oldukları mahtumların hepsi ama hepsi , aşure kazanındaki hububatlar gibi, hepsi bir çatı altında. Böylesine kalabalık bir aşiret gibi bir aile yapısı içinde , çekememezlik , kıskançlık ,haset,kin husumet, birbirlerine darılıp gücenme kapris ,vs olmaması mümkünmü . Evin beyinin (birazda hali vakti yerinde ise) , kendine ikinci bir cariye almak istemesinin önüne , hangi büyük hanım (birinci eş) karşı durabilir. Üstelik ,evlilik yaşının bazen 16 bazen bazen daha küçük olabildiği kadınların ,birer meta gibi büyükleri tarafından gelin edilmesi ,(Satılması demeğe dilim varmadı) Kadın hakkı denen bir şeyin sadece laftan ibaret olduğu. Toplumda dini bağnazlığın ve cahaletin bu gün künden çok daha fazla olduğu . Gerçi az da olsa bu günde var ama. Dün ..işe adam değil , adama iş ayarlandığı . ehliyetsiz ve liyakatsiz insanların ,birer köşe kaparak kurumları arpalık olarak kullanması bu günde aynı şeyler olmasına rağmen , çok daha fevkinde olması. Yani uzun lafın kısası düne ait ne varsa hafızamda hepsi yalan oldu birer birer. Her şeye rağmen yinede geçmişte bir gezinti yapmak hoşuma gitti . EE.. az bir şeymi günümüzden 150 sene evveli yaşamak o havayı solumak.geçmişe bir yolculuk yapmak. İyi ki bu gün doğmuşum , belki yarın ve sonra ama çok sonralarını göremeyeceğim için, artık fazla hayıflanmıyorum. Aslında yarını merak da etmiyorum. Nasılki, ben dünü kitap satırlarında yaşayıp memnun olmadı isem, dünde kalanlar(ölüp gitmiş olanlar) çıkıp çıkıp bu güne gelmiş olsalar elbette onlarda bu günü beğenmeyecekler. Tıpki benimde gelecekte , ortaya çıkmış olsam, o günü beğenmeyeceğim gibi .
Tüm okuduklarım , ciddiyetle yazılmış birer tarih anekdotları ,hatıratı vs olmuş olsa idi. Yazan hakkında dünü kötü propoganda etmiş, siyasi bir gaye ile yazmış diye şüpheye düşerdim . Oysa ben bu fikirlerin ,Ve buraya yazmadıklarımın tamamını , edebi bir dille yazılmış Aşk romanlarının içinden çekip çekip çıkardım . Üstelik yazanların en yenisi 70 , 80 sene evvel ölmüş insanlar..ki onlarında gayesi aslında yaşadıkları olumsuzlukları sergilemek değil , anlattıkları hikayeler ile birlikte , sosyal nizam hakkında durum tesbiti yapmaktan ibaret . Haaa.. bu Kitapları benim gibi alıp okuyan kaç kişi benim gibi düşündü acaba ve hangi sonuçları çıkardı onu bilemem. Zaten ne demişler, Mesele .. Köre Ne..? mi yoksa GÖRENE midir Evet görmek ve bakmak ayrı bir şey . Tabii birde mesele sadece yazı okumak değil , hal ve gidişi de okumak. Buda eğitim işi olmayıp bir feraset işidir . O da ayrı bir konu . İşte Yüce Allah oku derken sadece kitap oku diye emretmiyor . Ve oku emri de sadece yüceler yücesi peygamberi kapsamıyor. Mademki Kuran Azimşan bütün Müslümanların kitabıdır ve oradaki her emir hepimizi bağlar. Kitap okumak dışında , hayatı ve olayları yorumlamakta ayrı bir okuma şeklidir hepsi bu. Yani hayat hem yaşanır hemde okunur. Nasıl mı.. Sen kendi hayatını, yaşadığın süre boyunca , hataları ile sevapları ile öğrendiğin için evladında aynı yanlışlara düşmesin diye öğütler vermen kendi hayatını okumandan başka bir şey değildir. Tabii bu beceriyi gösterebilecek bir ferasetin var ise ….01.06.2009-AKEDO